"Maalesef son dönemde Türklük ve eski Türkçülükle ilgisi olmayan yeni tarz bir Türkçülük, İslam ve eski İslamcılıkla hiç bağdaşmayan yeni tarz bir İslamcılık Türkiye’de ve Orta Asya’da zemin buluyor. Bu projelerin sahipleri Türk değil, Müslüman değil. Yıllarca Komünist olduğunu söylediği halde Dolar ile satın alınıp Amerikancılık oynayan bazı (sözde) Solcularımız kadar, Dolar ile Amerikancılık rüyasında yaşayan İslamcılarımız’a geçit vermemek, İslam’ın beşinci şartından sonrasına eklenmesi gereken temel vazifelerimizden biridir."
MÜSLÜMAN OLMAYAN İSLAMCILAR
TÜRK OLMAYAN TÜRKÇÜLER
TÜRK OLMAYAN TÜRKÇÜLER
Üniversitede öğrenci olduğumuz yıllarda ne zaman İran tartışması çıksa ben mutlaka “zındık”, “kafir”, “imanı zayıf” birine çıkarılır, İran’daki devrim aleyhinde yorum yaptığım için bazı muhafazakar ve İslamcı arkadaşların sözlü tacizine uğrardım. Birinci sınıfın yaz tatiline girdiğimiz sene nasip oldu, Romanya’da yaşayan Türkler’e din ve kültür dersi vermek üzere bu ülkeye gönderildim. Tatarlar arasında geçirdiğim üç ayın ardından Türkiye’ye döndüm, Boğaziçi Üniversitesinin girişine yakın simit dükkanındaki o ilk ders gününü hiç unutamıyorum. Arkadaşlara eski topraklarımızdaki Tatarlar’ın Osmanlılar'a düşmanca bakışlarından, eğitim sisteminin tam bir Türk düşmanı yetiştirdiğinden bahsediyordum ki biri, “Neden oraya gittin?” sorusunu sordu: “Neden illa Türklerin arasına gittin?”
Bu soru, sosyal bilimler okuyan İslamcı arkadaşımızın kızdığı bir cümlem üzerine masaya konulmuştu. Cevap beklemiyor, aksine hesap soruyordu. Köstence’de, Tulça’da, Bükreş’te geçirdiğim vakitlerin… Yavuz Sultan Selim’in, Saltuk Gazi’nin camilerinin hikayelerini heyecanla anlattığım cümlelerimin birinde “Türk-İslam meselesi” gibi bir terim geçirmekmiş suçum. Meğer o gün beni aydınlattığı haliyle “İslam’ın Türk’ü, Arab’ı, Fars’ı olmaz”mış.
Oysa Romanya’ya Türk-İslam meselesi için davet edilmiştim ben. Türk-Tatar dernekleri tarafından karşılanmış, köy köy gezdirilmiş, Türkiye’ye istihbaratçılık yaptığı söylenen ağabeylerimizle birlikte ev ev dolaşarak Tatar çocuklarına Türkiye’yi ve İslam’ı anlatmıştık. Gittiğimiz her köyde Suudi Arabistan’ın misyonerlerini görüyorduk. Komünist rejimin kapısına kilit vurduğu hangi camiyi tekrar ibadete açmak istesek karşımızda Suudi teşkilatlar bitiyordu. Sonraki yıllarda Rumeli’nin birçok şehrini ve köyünü gezdim: tekkelerine, camilerine, köy evlerine, kahvehanelerine selam verdiğimde Suud gölgesinin her yere düştüğünü gördüm. Saraybosna’da, Mostar’da, Üsküp’te, Tiran’da…
İran’ı eleştirdiğimiz için bizi zındık gören arkadaşlarımız, Boğaziçili arkadaşlarımız, Ak Parti’nin kadro ihtiyacını fırsat bilerek devlet kurumlarına girdiler, adım adım yükseldiler de. Onların paralelinde ilerleyen ikinci bir sınıf da Suud hayranı muhafazakar öğrencilerdi. Her ikisinin ortak yönü, mis gibi kokan Selçuklu ve Osmanlı kültürüne, estetiğine, diline, zevkine düşman olmalarıydı. İslamcılardı, İran’a methiye düzdükleri dumanlı tütün partilerinde Türkiye’yi yeri geldiğinde kafir rejim olmakla suçluyorlardı.
Heyhat!
Bu pespaye zihniyet son aylarda İran’ı karalamaya, onu karalarken kendisini beri tarafta, bizim yanımızda bırakmaya çalışıyor. Ben, inandığım dinin kaidelerine göre İran kadar bu pespaye zihniyeti de lanetliyorum çünkü İran’ın bugün Müslümanlara yaptığı zulmün bir sebebi de kendisine hayran bu basiretsiz Müslüman kitledir.
İmdi…
Daha büyük bir tehdit ve daha şedid basiretsizlik gördüğüm ikinci sınıfa birkaç kelam etmek niyetindeyim. Aldığınız burslar, panellerine gittiğiniz vakıflar, ders aldığınız hocalar vesilesiyle dünyayı Suud gözlüğüyle görmeye başlayan arkadaşlar, dinleyiniz ve bir an evvel tarihin sesine kulak veriniz! Kiminiz artık bürokratsınız, kiminiz gazetecisiniz, kiminiz uzmansınız ama çoğunuz Suudculuk’a her şeye rağmen devam ediyorsunuz. Suriye’ye, Irak’a, Mısır’a, Libya’ya, Yemen’e dair politikalarımızı belirlerken Sultan Abdülhamid’in neden düşürüldüğünü bilmek, bütün adımlarınızı buna göre atmak zorundasınız. Göz göre göre gelen bir tehditle karşı karşıyayız. Yüz sene evvel İngilizler Şerif Hüseyin’i Halife yapmak, Şerif ailesi üzerinden bütün coğrafyayı dizayn etmek istedilerse bugün de ABD, Suudlar aracılığıyla sessiz ve derinden bir siyaset yürütüyor. Rumeli’de, Kafkasya’da, Asya’da açıktan gördüğünüz bu çalışmaları, savaşın ateşi arasında çok hissedemiyoruz. Ancak önce Mısır’ın, sonra Türkiye’nin denklemden çıkarılması, İran’ın karşısında Suudların öne sürülmesi, sıradan bir harita değişikliğinin değil, “ABD’nin istediği gibi bir İslam’ın” yerleştirilme çabasının işaretleri… Türk-İslam medeniyetine karşı duruşunuz, Amerikan-İslam medeniyeti adlı, İslam’dan ve Sünnet’ten koparılmış başka bir projeye kapı açıyor. Petrol paralarının satın aldığı tarikatlar, cemaatler, hocalar, vakıflar, gazeteler, dergi ve yayınevleri aracılığıyla Irak’ta, Suriye’de, Mısır’da, Türkiye’de derinden bir savaş yürüyor. Bu savaşın tek amacı tarihte Sünni dünyanın lideri olmuş Türkiye’yi İslam dünyasının etkisiz bir parçası haline getirmek.
Türkiye ile Rusya arasındaki yakınlaşmanın, ABD tarafından Türkiye’ye verilen “Asya’ya sizin üzerinizden açılalım, Türki cumhuriyetlerde yeni bir süreç başlatalım” tezinin Ankara tarafından reddedilmesi olduğunu düşünen bu kardeşiniz, 15 Temmuz Darbesi girişiminin de iş bu sebeple gerçekleştiğine inanıyor. (başka bir yazının konusu olacak)
Maalesef son dönemde Türklük ve eski Türkçülükle ilgisi olmayan yeni tarz bir Türkçülük, İslam ve eski İslamcılıkla hiç bağdaşmayan yeni tarz bir İslamcılık Türkiye’de ve Orta Asya’da zemin buluyor. Bu projelerin sahipleri Türk değil, Müslüman değil. Yıllarca Komünist olduğunu söylediği halde Dolar ile satın alınıp Amerikancılık oynayan bazı (sözde) Solcularımız kadar, Dolar ile Amerikancılık rüyasında yaşayan İslamcılarımız’a geçit vermemek, İslam’ın beşinci şartından sonrasına eklenmesi gereken temel vazifelerimizden biridir.
Bu yazı, yukarıdaki projenin ana hedeflerinden olan ve genç yaşında suistimal edilmek istenen Ak Partili ve Ülkücü kardeşlerimize, ülkenin muhafazakar gençliğine yazılmış bir dertleşmedir.
Selman KAYABAŞI
Bu soru, sosyal bilimler okuyan İslamcı arkadaşımızın kızdığı bir cümlem üzerine masaya konulmuştu. Cevap beklemiyor, aksine hesap soruyordu. Köstence’de, Tulça’da, Bükreş’te geçirdiğim vakitlerin… Yavuz Sultan Selim’in, Saltuk Gazi’nin camilerinin hikayelerini heyecanla anlattığım cümlelerimin birinde “Türk-İslam meselesi” gibi bir terim geçirmekmiş suçum. Meğer o gün beni aydınlattığı haliyle “İslam’ın Türk’ü, Arab’ı, Fars’ı olmaz”mış.
Oysa Romanya’ya Türk-İslam meselesi için davet edilmiştim ben. Türk-Tatar dernekleri tarafından karşılanmış, köy köy gezdirilmiş, Türkiye’ye istihbaratçılık yaptığı söylenen ağabeylerimizle birlikte ev ev dolaşarak Tatar çocuklarına Türkiye’yi ve İslam’ı anlatmıştık. Gittiğimiz her köyde Suudi Arabistan’ın misyonerlerini görüyorduk. Komünist rejimin kapısına kilit vurduğu hangi camiyi tekrar ibadete açmak istesek karşımızda Suudi teşkilatlar bitiyordu. Sonraki yıllarda Rumeli’nin birçok şehrini ve köyünü gezdim: tekkelerine, camilerine, köy evlerine, kahvehanelerine selam verdiğimde Suud gölgesinin her yere düştüğünü gördüm. Saraybosna’da, Mostar’da, Üsküp’te, Tiran’da…
İran’ı eleştirdiğimiz için bizi zındık gören arkadaşlarımız, Boğaziçili arkadaşlarımız, Ak Parti’nin kadro ihtiyacını fırsat bilerek devlet kurumlarına girdiler, adım adım yükseldiler de. Onların paralelinde ilerleyen ikinci bir sınıf da Suud hayranı muhafazakar öğrencilerdi. Her ikisinin ortak yönü, mis gibi kokan Selçuklu ve Osmanlı kültürüne, estetiğine, diline, zevkine düşman olmalarıydı. İslamcılardı, İran’a methiye düzdükleri dumanlı tütün partilerinde Türkiye’yi yeri geldiğinde kafir rejim olmakla suçluyorlardı.
Heyhat!
Bu pespaye zihniyet son aylarda İran’ı karalamaya, onu karalarken kendisini beri tarafta, bizim yanımızda bırakmaya çalışıyor. Ben, inandığım dinin kaidelerine göre İran kadar bu pespaye zihniyeti de lanetliyorum çünkü İran’ın bugün Müslümanlara yaptığı zulmün bir sebebi de kendisine hayran bu basiretsiz Müslüman kitledir.
İmdi…
Daha büyük bir tehdit ve daha şedid basiretsizlik gördüğüm ikinci sınıfa birkaç kelam etmek niyetindeyim. Aldığınız burslar, panellerine gittiğiniz vakıflar, ders aldığınız hocalar vesilesiyle dünyayı Suud gözlüğüyle görmeye başlayan arkadaşlar, dinleyiniz ve bir an evvel tarihin sesine kulak veriniz! Kiminiz artık bürokratsınız, kiminiz gazetecisiniz, kiminiz uzmansınız ama çoğunuz Suudculuk’a her şeye rağmen devam ediyorsunuz. Suriye’ye, Irak’a, Mısır’a, Libya’ya, Yemen’e dair politikalarımızı belirlerken Sultan Abdülhamid’in neden düşürüldüğünü bilmek, bütün adımlarınızı buna göre atmak zorundasınız. Göz göre göre gelen bir tehditle karşı karşıyayız. Yüz sene evvel İngilizler Şerif Hüseyin’i Halife yapmak, Şerif ailesi üzerinden bütün coğrafyayı dizayn etmek istedilerse bugün de ABD, Suudlar aracılığıyla sessiz ve derinden bir siyaset yürütüyor. Rumeli’de, Kafkasya’da, Asya’da açıktan gördüğünüz bu çalışmaları, savaşın ateşi arasında çok hissedemiyoruz. Ancak önce Mısır’ın, sonra Türkiye’nin denklemden çıkarılması, İran’ın karşısında Suudların öne sürülmesi, sıradan bir harita değişikliğinin değil, “ABD’nin istediği gibi bir İslam’ın” yerleştirilme çabasının işaretleri… Türk-İslam medeniyetine karşı duruşunuz, Amerikan-İslam medeniyeti adlı, İslam’dan ve Sünnet’ten koparılmış başka bir projeye kapı açıyor. Petrol paralarının satın aldığı tarikatlar, cemaatler, hocalar, vakıflar, gazeteler, dergi ve yayınevleri aracılığıyla Irak’ta, Suriye’de, Mısır’da, Türkiye’de derinden bir savaş yürüyor. Bu savaşın tek amacı tarihte Sünni dünyanın lideri olmuş Türkiye’yi İslam dünyasının etkisiz bir parçası haline getirmek.
Türkiye ile Rusya arasındaki yakınlaşmanın, ABD tarafından Türkiye’ye verilen “Asya’ya sizin üzerinizden açılalım, Türki cumhuriyetlerde yeni bir süreç başlatalım” tezinin Ankara tarafından reddedilmesi olduğunu düşünen bu kardeşiniz, 15 Temmuz Darbesi girişiminin de iş bu sebeple gerçekleştiğine inanıyor. (başka bir yazının konusu olacak)
Maalesef son dönemde Türklük ve eski Türkçülükle ilgisi olmayan yeni tarz bir Türkçülük, İslam ve eski İslamcılıkla hiç bağdaşmayan yeni tarz bir İslamcılık Türkiye’de ve Orta Asya’da zemin buluyor. Bu projelerin sahipleri Türk değil, Müslüman değil. Yıllarca Komünist olduğunu söylediği halde Dolar ile satın alınıp Amerikancılık oynayan bazı (sözde) Solcularımız kadar, Dolar ile Amerikancılık rüyasında yaşayan İslamcılarımız’a geçit vermemek, İslam’ın beşinci şartından sonrasına eklenmesi gereken temel vazifelerimizden biridir.
Bu yazı, yukarıdaki projenin ana hedeflerinden olan ve genç yaşında suistimal edilmek istenen Ak Partili ve Ülkücü kardeşlerimize, ülkenin muhafazakar gençliğine yazılmış bir dertleşmedir.
Selman KAYABAŞI
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder